“Bizim Bir Hükümetimiz Yok, Bizim Bir Mafyamız Var”

2011'de, Arap Baharı’nın bir parçası olarak, yüz binlerce Suriyeli özgürlük ve insan hakları talebiyle sokaklara çıktı. Rejimin sert müdahalesi ve göstericilerin geri adım atmayı reddetmesi, Suriye’de zamanımızın en kötü insani felaketi haline gelecek vahşi bir savaşın fitilini ateşledi. Savaştan geriye sadece ölüler değil, yıkılmış şehirler, parçalanmış aileler ve umudunu yitirmiş insanlar da kaldı.

Günümüzde Suriyelilerden acınacak mağdurlar, suçlanacak radikaller, korkulacak veya engellenecek tehditler olarak bahsediliyor. Suriyelileri küresel bir problem olarak ele alan sözler kasırgasının içinde, gerçek Suriyelileri birer insan olarak dinleme şansını bulmak zor olabiliyor. Wendy Pearlman işte bu sesi bize ulaştırıyor.

Pearlman, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan yüzlerce Suriyeli ile Türkiye’de, Lübnan’da ve dünyanın çeşitli şehirlerinde röportaj yaparak dört yıl geçirdi. Evlerinde kaldı, yemeklerini paylaştı, çocuklarıyla oynadı, hastaneleri ziyaret etti, şiddet ve yurdundan olmanın ne demek olduğuna tanıklık etti ve bu röportajlardan derlediği yaşam öykülerini Bir Köprüden Geçtik kitabında topladı. Suriye’de yaşananları daha iyi anlamak için kronolojik olarak sekiz bölüme ayrılan kitabın bölüm başlıkları: Otoriterleşme, Umudun Hüsranı, Devrim, Baskı, Askerileşme, Canlı Savaş, Göç ve Yansımalar.

Salah, peyzaj tasarımcısı (kırsal Dera)

Bizim bir hükümetimiz yok. Bizim bir mafyamız var. Ve ona karşı konuşursanız sizi bayt khaltu’ya [teyzenizin evi] götürür. Bu birini hapse atmak anlamına gelen bir deyim. Anlamı: O kişiyi unutun, işkence görecek ve kaybolacak. Bir daha ondan asla haber alamayacaksınız.

---

Kareem, doktor (Humus)

Biz Müslümanız ve toplumumuz muhafazakârdır. Tıpkı Hıristiyanların kilisede dua etmesi gibi, biz de evde dua ediyoruz. Fakat insanlar gizlice dua etmek zorundaydılar. Ailem, birisi babamı dua ederken ararsa, banyoda olduğu için telefona gelemeyeceğini söylememi tembihledi. Bana, eğer rejim birisinin dua ettiğini bilirse, İslamcı eğilimlere sahip olduğunu düşüneceğini ve bunun için ödenecek bedeller olduğunu söylerlerdi. Ben sadece bir çocuktum ama ailemin güvenliği için yalan söylemek üzere eğitildim.

---

Hosam, bilgisayar programcısı (al-Tel)

İlk kez Suriye’den çıkıp gelmiş biriyle tanıştığınızda, aynı cümleleri duymaya başlarsınız. Suriye içinde her şeyin yolunda olduğunu, Suriye’nin büyük bir ülke olduğunu, ekonominin harika gittiğini... Normal bir insan olmak, ne düşündüğünü, ne hissettiğini söylemek yaklaşık altı ay ila bir yıl sürer. O zaman... fısıldamaya başlayabilirler... Yüksek sesle konuşmazlar. Bu çok ürkütücü. Bunca zaman sonra, Suriye’nin dışında bile, birisinin sizi dinlediğini, birisinin kayıt yaptığını hissedersiniz.

---

Sana, grafik tasarımcı (Şam)

O zamanlar, okul, sanat ve müzik derslerini kaldırdı. Bunun yerine bize “boş süre” adını verdikleri üç saat verdiler. Rejimin bu kelimeyi bilerek seçtiğini düşündüm. “Boş” bir süreydi, “serbest” bir süre değildi. İstedikleri şey aklımızı boşaltmamızdı. Onlar için, sorgulamamızı veya hayal etmemizi sağlayacak bir şey yapmamızdansa, bir şey yapmamamız daha iyiydi. Amaçları insanların tek ilgilendiklerinin yemek, içmek ve çocuklarının güvende olduğunu bilmek olmasını sağlamaktı.

---

Ayham, web geliştirici (Şam)

Esasen, beyin yıkama süreci okula gittiğinizde başlar: Lideri seviyoruz, rejimi seviyoruz, onlar olmazsa ülke çöker... Aklınızın bir köşesinde, Esad ailesinin lütfu sayesinde yaşadığınızı size sürekli hatırlatan bu düşüncelerle büyürsünüz.

Ama masum bir çocuk olarak bile, tüm sistemin leş gibi olduğunu görürsünüz. Sistem, yolsuzlukla beslendi, büyüdü ve büyüdü. Pasaport almak istiyorsanız bu adama ve o adama rüşvet vermeli ve o adamın k.çını öpmelisin – dilimi affedin. Bu bir kısır yolsuzluk döngüsüydü. Küçüklükten itibaren, bu ülkede hayatta kalmanın tek yolunun bu olduğu size öğretiliyordu. İktidar partisinin aktif bir üyesi olarak, daha iyi notlar ve daha iyi okullar veya işler için daha iyi şanslar elde edeceksiniz.

---

Adam, medya organizatörü (Lazkiye)

Sağlık hizmetleri berbattı. Ücretsiz olduğunu söylüyorlardı ancak gerçek sağlık hizmeti istiyorsanız, bunun için ödeme yapmak zorundaydınız. Üniversiteler eskiden ücretsizdi. Ama üniversiteye gittiğimde bunun için para ödemek zorunda kaldım. Ve eğitim berbattı. Ekonomi ve işletme yönetimi okudum ama derslere katılamıyordum çünkü çok fazla insan vardı. İlk yılımda, dersin olduğu salona gittim. Beş yüz kadar insan sığışmıştı. Sonra kayıt sayfasına baktım ve birinci sınıfta üç bin öğrenci olduğumuzu gördüm. Bir sürü insanı kaydediyorlardı çünkü paralarını istiyorlardı.

Devlet üniversitelerindeki sorunları düzeltmek için rejimin hiçbir hevesi yoktu. Bunun yerine, çözümleri insanlardan binlerce dolar alan yeni özel üniversiteler açmaktı. Zenginler ve fakirler arasındaki uçurum arttı, bu da kanayan yaranın üstüne bir de aşağılanmayı ekledi.

---

Annas, doktor (Guta)

Yolsuzluk arttıkça arttı. İslami bir yükümlülük olan Mekke’ye hacca gitmek için bile rüşvet vermeniz gerekiyordu. Bu, yolsuzluğun her yerde ve her şeyde olduğu noktaya kadar ulaştı. Önceden de yolsuzluk vardı ama bu ölçüde değildi. Her şey kötü gidiyordu. Sürekli yeni şeyler eklendi. Sonunda bardak taştı. O kadar fazla saçma sapan sorun vardı ki... Birileri dışarı çıkıp, “Hayır!” demeliydi.

---

Wendy Pearlman, kitabın yazım sürecini şöyle anlatıyor: “Bu yolculuk boyunca, mülteci topluluklarının arasına girdim. Ailelerle haftalarca aynı odayı paylaştım, gece geç saatlerde kafelerde konuştum, hastane ve rehabilitasyon merkezlerinde yaralıların yanında oturdum. Tozlu mülteci kamplarını, kirli kaçak meskenleri, sığınağa çevrilmiş spor salonlarını ve sayısız perişan apartmanı ziyaret ettim. Türkiye-Suriye sınırında sekizinci sınıf gazetecilik öğretmekten Berlin şehir merkezinde kıyafet dağıtmaya kadar gönüllü işler yaptım.”

Kitapla ilgili diğer yazılar 

Bir Köprüden Geçtik: Suriye’de Direniş ve Devrim Günlerinden Kesitler

“Önce bir ya da iki kişi ölüyordu, sonra yirmi, sonra elli, sonra normal gelmeye başladı”

“Kelimelerle Anlatamadığınız Bazı Şeyler Vardır, Mesela Koku”

“İşe Yaramaz Hale Geldiğimi Hissettiğimde Suriye’den Ayrılmaya Karar Verdim”

“Neden Suriye’nin gelinleri için zılgıt çekmiyorsunuz?”

Ülkelerinden Ayrılmak Zorunda Kalan Suriyelilerin Gerçek Hikâyeleri

Karşılaştırmalı siyaset ve Ortadoğu konularındaki araştırmalarıyla tanınan Northwestern Üniversitesi profesörü Wendy Pearlman’ın yazıp Ömür Çağdaş Ersoy’un Türkçeye çevirdiği Bir Köprüden Geçtik kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneğiyle satın almak için tıklayın.

 

Kapat