Troçki’nin Büyükada’daki Sürgün Günleri

Küba edebiyatının yaşayan en önemli yazarı Leonardo Padura’nın ünlü romanı Köpekleri Seven Adam Volkan Ersoy çevirisiyle okurlarla buluştu. Köpekleri Seven Adam devrimci lider Leon Troçki’nin sürgün yıllarını ve NKVD ajanı Ramon Mercader tarafından öldürülmesine kadar giden ölümcül takibi konu alıyor.  

Köpekler Seven Adam Troçki’nin ilk sürgün yeri olan Büyükada yıllarını da en ince ayrıntılarıyla aktarıyor:

Büyükada’ya Varış

“Birkaç hafta sonra, karısının ve oğlunun Marmara Denizi ve Adalar civarında bir gezintiye çıkma teklifini gönülsüzce kabul etti. Lev Davidoviç Troçki bu gezide zihnini boşaltmaya, güneşlenmeye, Natalya’nın bayıldığı, poğaça ve pide olarak bilinen lezzetli Türk hamur işlerini tatmaya fırsat bulacaktı.

Küçük vapur sabah dokuzda iskeleden ayrıldı. Başlarında şapkaları, vapurun pruvasına geçerek İstanbul’un iki yakasının sunduğu manzaranın keyfini çıkardılar. Öte yandan Lev Davidoviç binaların, kiliselerin sivri kulelerinin, camilerin kubbelerinin ötesine bakmayı denedi: Tek bir dostunun veya güvenilir bir yandaşının bulunmadığı şehirde kendini görmeye çalıştı. Ama kendini bulamadı. Sürgünlüğünün işte o an -gerçekten, mutlak şekilde, tutunacak bir dal olmaksızın- başladığını hissetti.

Liova eliyle işaret ederek sahilde görünen balıkçı köyüne Büyükada dendiğini söyledi. Genç adamın sözleri onu çamlarla kaplı, yer yer beyaz binaların göründüğü adacığın gerçekliğine döndürdü. O an riske girerek öğle yemeği için adaya çıkıp çıkamayacaklarını sordu: Neredeyse düşünmeden buradan hoşlandığını ekledi. Kuşkusuz yazmak için yeterince sakin ve kaslarını açmak için balığa çıkmaya uygun bir yerdi. Onu herkesten iyi tanıyan Natalya Sedova baktı ve gülümsedi: “Aklında ne var, Livnoşek?”

Karısı bir hafta sonra mutlulukla öğrenecekti: Prenslerin sürgüne gönderildiği takımadaların en büyük adacığı olan Büyükada’da yaşayacaklardı.

Seva büyükbabasının ona ayırabileceği birkaç saatlik boş zamanı sahiplenmeyi başarmıştı ve her öğle sonrası birlikte sahile inmeyi alışkanlık edinmişlerdi. Burada Seva, Maya ile koşturuyor, dost canlısı Haralambos’un izin verdiği zamanlarda balıkçının kayığına atlayıp adanın falezlerine dümen kırıyorlardı. Torununa duyduğu sevgi Lev Davidoviç’in siyasi endişelerini hafifletti, yaşlanmakta olan bir büyükbaba gibi hissetmesine izin veren büyük bir huzurun içini sardığını birçok kez şaşırarak fark etti ve otuz yıldır ilk kez kendini mücadelenin zorunluluklarından kurtarmayı başardı.  Çok geçmeden Seva ile Maya’nın koşuşturmaları, Haralambos ile balıkçılık sanatı üzerine sohbetler, Marmara Denizi’nde yaptıkları kayık gezintileri, onu bekleyen daha zorlu anlarda bile dört elle sarılacağı hoş imgelere dönüşecekti.”

Maya’nın Ölümü

“1933 yılının o kara bahar gününde Maya’nın bedenini Büyükada’daki mezarlığın duvarı dibindeki açık mezara yerleştirirken ailesinin bir paçası haline gelen, şimdi kaybettiği hayvanın ona hediye ettiği mutlu anları hatırlamadan yapamadı.

On gün boyunca onu hayatta tutmaya çalışmıştı. İstanbul’dan iki veteriner getirtmişti. İkisi de teşhiste hemfikirdiler: Hayvan akciğer bakterisinden kaynaklanan onulmaz bir hastalığa yakalanmıştı. Lev Davidoviç, Yanovska’nın yaşlı Yahudilerinin köpeklerine verdiği, Büyükada’nın papazlarının kendi köpekleri için hazırladığı ilaçları kullanarak her şeye rağmen hastalıkla savaşmaya çalışmıştı. Ancak Maya’nın ışığı söndü ve bu durum Sürgün’ün etrafını kuşatan sağlıksız keder havasını katmerlendiren bir diğer üzücü neden oldu. O zaman yeni lumbago nöbeti geçiriyor olmasına rağmen sevgili borzoyunu gömüleceği yere kollarında taşımakta ısrar etti. Büyükada’yı terk ettiklerinde villanın yeni sakinlerinin mezara saygısızlık edeceklerinden çekinerek onu mezarlık duvarının dibine gömmek için adalılardan izin almıştı. Haralambos çukuru kazarken, yeni sekreteri Jean von Hiejenoort ahşaptan küçük bir mezar başlığı hazırladı. Lev Davidoviç köpeğini mezarına yerleştirdiğinde hayatının büyük bir kısmını geride bıraktığını hissetti.”

Büyükada’dan Ayrılış

“Natalya ve Lev Davidoviç o sabah, sekreterlerin, korumaların, balıkçıların ve polisin eşliğinde çantalarının çoktan onları beklediği iskeleye inmeden önce birkaç dakikalığına yuvaları olan evin önünde durakladılar. Otobiyografisini tamamladığı, Rus Devrim Tarihi’ni yazdığı, Sovyet olmaktan çıkarıldığı, kızının ölümüne ağladığı ve tüm bu terk edilmişliğin ortasında savaşın sona ermediğine ve diğer yükümlülüklerinin yaşamasını gerektirdiğine karar verdiği Büyükada’ya veda etmek istediler. Patikadan onu sessizce izleyen iyi yürekli Haralambos, bu yalnız adamın, kitleleri devrime sürükleme gücüne sahip o haşin liderle aynı kişi olup olmadığını kendine sormuş olmalıydı. Yaklaştıklarında Haralambos gözleri sulanarak gülümsedi ve Sürgün’ün ona uzattığı çiçekleri kabul etti. Lev Davidoviç tek bir kelime etmeden, sürgün prenslerin adasındaki mezarlığın beyaz duvarlarını gizleyen çam ağaçlarına kaldırdı gözlerini.”

2015 yılında Asturias Prensesi Edebiyat Ödülü de dahil olmak üzere çok sayıda ödüle layık görülen Leonardo Padura’nın Köpekleri Seven Adam romanı sürgündeki bir devrimcinin çalkantılı yaşamı ve peşindeki NKVD ajanının suikast planları ile ilerleyen muhteşem bir siyasi gerilim.

Leonardo Padura’nın yazıp Volkan Ersoy’un Türkçeye çevirdiği Köpekleri Seven Adam romanını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kapat