Gizem Hacımuto’nun İlk Romanı:  Sofraya Bir Tabak Daha Koy

Mücverin hafızası olur mu? Peki kekin mihrabı, pilavın gamı? Eğer dalyan köftenin sırlarıyla birlikte aynı apartmanda yaşayan kişilerin gizemli dünyasına da girmek istiyorsanız doğru yerdesiniz.

Gizem Hacımuto ilk romanı Sofraya Bir Tabak Daha Koy’da bir apartmandaki dairelerin kapılarını sırayla çalarak farklı yaşamları önümüze getiriyor. İnsanlar, ilişkiler, aileler, komşuluk… Ancak bu apartman düşündüğünüzden biraz farklı. Kitapta daire sakinleriyle birlikte onların kekleri, pilavları ve reçelleri de var. Nasıl mı?

İste size 4. kat 7 numaradan Nilgün ve er(kekler) ile ilgili birkaç alıntı:

“Ne zaman kek yapsa ya kabarmaz ya yumurta kokar ya içi hamur kalır, bir türlü istediği gibi olmazdı. Bu yüzden bir süredir kek yapmayı bırakmıştı, tıpkı artık yeni biriyle tanışmayı, daha doğrusu çıkmayı bıraktığı gibi.”

“Ofisten Ceyda, yumurtaların sarıları ile beyazlarını ayrı ayrı kaplarda, sarıları şeker, beyazları bir tutam tuz ile çırpmasını, sonra birbirine yedirmesini söylemişti. Ve yeni erkek arkadaşı Cihan konusunda da temkinli olmasını, onu bir süre özel hayatına ve arkadaş ortamlarına sokmamasını tembihlemişti.”

“Hande, önce sulu malzemeleri, yani yumurta, yağ ve sütü iyice çırpmasını, kuru malzemeleri ayrı bir yerde karıştırmasını, sonra eklemesini söylerken, hiçbir zaman hesap ödeme işine girmemesini, bunun erkeğin egosunu zedeleyen bir davranış olduğunu, elini çantasına bile atmamasını, hatta mümkünse yemeğin sonunda lavaboya gitme bahanesiyle masadan kalkmasını da tembihlemişti. Her söylenene, cevher bulmuş gibi davranan Nilgün, yumurtaları kırmış, sütü ve yağı ölçmüş, çırparken malzemenin bir kısmını etrafa sıçratmış, kuru malzemeler de fazla geldiği için hamuru haddinden fazla koyu olmuş, şekeri bile eritememişti. Fırından çıkan keki oldukça sert olmuştu haliyle. Yalnızca yemekleri, içkileri, sinema biletlerini değil, alışveriş ve hatta kuaför masraflarını bile ödemesi beklenen Hakan, kendisini ayaklı kredi kartı gibi hissetmeye başladığından ayrılmak istemişti.”

“Oylum, eğer keki sıcak fırına atarsa iyi sonuç alacağını söylerken, Özge soğuk fırının daha iyi sonuç verdiği konusunda ısrarcı olmuştu. Fırın konusunda mutabakata varamayan iki kadın, ilişkinin en başından erkeğe, sonunun evlilik olması gerektiğini söyleyip söylememe hususunda da mutabık kalamamışlardı. Oylum, ikinci buluşmada bu fikri açık açık beyan etmek gerektiğini söylerken, Özge tam aksini gerekli bulmuş, hiç evlilik konusuna girmeden, etrafından dolanarak erkeğin evlenmeyi kendisinin istediği fikrine kapılması gerektiğini savunmuştu.”

Son zamanlarda bu kadar keyifli, bu kadar ilginç bir kitap okumamış olabilirsiniz. Mario Levi, Sofraya Bir Tabak Daha Koy için şöyle yazmış:

“Eski bir apartmana bir şehrin kaç farklı sesini sığdırabilirsiniz? Kaç rengini? Kaç hatırasını? Reçeli bir türlü tutturamayan Aysel, çorba içemeyen Melih, mücver yapamayan Erol, pilav pişirmekten kaçan Zeliha, köklü bir ailenin kızı sıfatıyla mutfağa hiç girmemiş ama günü geldiğinde kendisini yapayalnız bulmuş Şara Hanım, hiçbir tadı ayırt edemeyen Sinan, hiçbir kekin tarifini istediği gibi hayata geçiremeyen Nilgün, herkesin matemine helva yetiştirirken yeteneklerini acısı karşısında kaybeden Necibe… İlginç, değil mi? Ama mesele çok daha derinlerde. Gizem Hacımuto, bizi aramızda yaşayan ve görmekte yeterince cömert davranmadığımız insanları daha yakından tanımaya çağırıyor. İncelikle… Çarpıcı bir üslupla… Dokunaklı hikâyeleri sevenleri bu kitapta duygu yüklü bir yolculuk bekliyor…”

Mario Levi’nin çağrısına kulak verin, pişman olmayacaksınız.

Gizem Hacımuto’nun yazdığı Sofraya Bir Tabak Daha Koy’u indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneğiyle satın almak için tıklayın.

 

 

 

 

Kapat