Ayla Kutlu Edebiyatı…

Ayla Kutlu'nun başat özelliği; hikâyelerinde çoğunluğu kadın olan kişilerinin bu toplumda yaşadıkları ile yaşanabilir olanları abartısız, yumuşak bir dile ve okuru yönlendirmeye gerek duymadan anlatmasıdır. Onun zengin dilindeki yalın sözcüklerle oluşturulan çok renkli edebiyatının taşıdığı lezzet, okurunun algısında uzun süre unutulmayacak bir alışkanlık yaratır.

Ötekilerin Sesi Ayla Kutlu…

Bazen her bireyin yaşamında olağanüstü olaylar yer alabilir. Birçok yazarın yeğlediği bu tür anlatılara Ayla Kutlu'da rastlamazsınız. Onun dünyası sıradan ama haksızlığa uğramış insanların basit sanılan acıları, uğraşları, savaşımlarıdır. Onun kahramanları her yerde rastlanan kimlikleriyle fark edilmeyecek kadar sıradan olabilirler. Yazar yalın tatlar taşıyan anlatımında, okurunu yumuşak, sıcak ve incelikli bir atmosfere taşıyormuş gibi görünür. Oysa orada çoğu kez haksızlık, önyargı, acıların karanlık dehlizleri bulunabilir. Kutlu, dünyada savaştan, eşitsizlikten, klasik, haksız toplumsal değerlere alışılmış olmaktan gelen trajedileri anlatmayı kendine uğraş edinmiştir.

Bitmek bilmeyen bir çağda yaşamaya çalıştığımıza inanır. Bu çağ güçsüze, emekçiye, kadına, çocuğa, engelliye, yalnız bırakılana ve toplumun türlü nedenlerle baskıladığı yaşam biçimini içerir. Kutlu’nun yarattığı karakterler aşktan ölmez, direnmeyi bilir…  Kutlu, yüz yıllarca baskısı süren keskin önyargılara sığınılarak oluşturulmuş haksız gücün yarattığı trajediyi, kendisine özgü alabildiğine yalın sözcüklerle bir balyoz sertliğiyle toplumun karşısına çıkarır. Okurlarını bu yolla düşünmeye, görünür gerçekleri yeniden gözden geçirmeye yönlendirir. Toplum mimarlarını şaşırtırken, kendisine karşı çıkılması pahasına, doğru diye kabullenmiş, toplumca benimsenmiş değer yargılarının doğru olmadığını/olmayabileceğini kanıtlamayı insan olmanın sorumluluğu sayar.

Ayla Kutlu için, kadınlaştırılmış küçüklerin yaşama tutunma çabaları hafife alınacak basit, kişisel ve sıradan olaylar değildir.

O güne kadar düşünülmemiş, yahut önemsenmemiş sıradan olaylarla, küçüğün, engellinin, yoksulun, kimliği hatta hakları kötüye kullanılmış kadının kendini haksızlığın, nedenini çözemediği suçlamanın ortasında bulması hafife alınacak bir durum değildir. Ayla Kutlu ezilen, dışlanan, hakkını savunamayan kadın ve insan gerçeğine ayna tutarken, okurunu zaman zaman incittiğini bilir ama yine de insanlık bilincimizin acımasına aldırış etmez.

Anlatış yöntemindeki yakın sükûnet, ılıman Türkçesinin güzelliği anlatı üstünde çarpıcı bir yöntem etkisi yaratır.  Bu da onun okurunun çözmek durumunda olduğu özgürlüğüdür.

Ayla Kutlu’nun Kadınları...

İnsanlık tarihi boyunca kadının kişiliği neden sürekli kırılır? Bunun örnekleri Ayla Kutlu'nun tüm roman ve hikâyelerinde vardır. Yazar gerçekte, bir savaşımın değil, güç ve nitelik kazanma uğraşlarının yazarıdır.

Onun kadınları... her biri sıradanlığın üstüne basıp geçmiş unutulmaz kimliklerdir.

Ayla Kutlu davası olan bir yazardır. Küçücük bir olaydan insanın derinliklerine inerken, abartılı tek fikir, tek yönlendirici sözcük kullanmaz. Dilinin zenginliğine, gözlem gücüne ve kadının içsel dünyasının yedi asal rengi aşan renkliliğine kadın erkek tüm okurlarını inandıran bir dil ve anlatım gücüne sahiptir.

Onun tipleri, sıradan olduklarını düşündüren insanlardır. İçlerinde bir karakter, bir kahraman olduklarının farkında bile olmayanlar vardır. Yaşamın içinde, bu dünyanın koşullarında, tehlikeye, zulme açılan kapıların ardında gördüğü sert ve kırıcı davranışlar yüzünden bu ülkede yenilip sinmesi beklenen kadınlar, hatta bu ülkenin, saldırıya uğrayan, hor görülen, fikirsiz ve onursuz sanılan sıradan kadınları... Sizi duygudan duyguya, düşünceden düşünceye yönlendirecek Ayla Kutlu kadın kahramanları, görkemli bir kurgu içinde, bilgili, yiğit, sabırlı, yaratıcı, onurlu kimliklerini eteklerini kirletmeden, yahut talihsizce kirletilen eteklerinin kirli çemberlerini yırtarak kurtulurlar. O bu gerçeğin günün birinde en bağnaz eril güçlerin bile kabullenmek durumunda kalacağına inanan bir sanatçıdır.

Ayla Kutlu'nun sanatının kaynağındaki büyük çoğunluğu gerçekte hiç yaşamamış kadınlar olsa da, metnini oluşturduğu sırada, kendi oluşturduğu atmosferde, oluşturduğu karakterlere kendisine bile gerçek olduğuna inanmayı arzulatacak canlı karakter ve tipler olarak var olurlar.

Nasıl bir dil, nasıl bir tarih ve hesaplaşma bilinci ve nasıl bir inandırıcı kurgu oluşturma niteliğine sahiptir?

Tarih yazarın büyük tutkusudur. Tüm roman ve hikâyelerindeki karakterler, ülkenin atmosfer, kaynak ve değerlerinin oluşturduğu ortalama insan tiplerine benzer. Abartılmış özellikler taşımazlar. Anlatılan hikâyelerin büyük çoğunluğu gündelik yaşamın içinden gelen, alt veya orta sınıfların özgünlüklerine dairdir, inandırıcı konular ve içtenlikli anlatımlarla örülüdür.

Yazarlığının başlarında, daha güncel olaylara yaslanırken, giderek çok eskiden yankılanan sesleri de taşımak ve tarih boyu anlatılar yapmak yeteneğini ve sorumluluğunu yüklenme  misyonunu da önemsemiştir. Bu yöntem, insana dair değerlerin tümüne eğilebilmesinin yolunu açmış, sesinin daha geniş bireylere ulaşmasını sağlamıştır. Onun her bir eserinin ardında dört, bazen beş yıllık yoğun bir araştırma, değerlendirme uğraşı ve inanılmaz sabretme yeteneği vardır.

Yazdıkları ne resmi tarihtir, ne de uydurma kahramanlık hikâyeleridir. Gerçek mekânlarda, gerçek olaylar izleğinde yazarın araştırma, değerlendirme ve inandırıcı karakter yaratma çabalarıyla oluşturulmuş emek yoğun metinlerdir.

“Hastalığı Değil, Sağlığı Bulaşıcı Hale Getiriyor.”

Sayın Prof. Dr. Önder Küçükerman'ın yazar hakkında bir değerlendirmesi şöyledir:

Kitaplarını okudukça Ayla Kutlu tasarımcı ya da mimar mı, diye düşündüm. Değilmiş. Bir başka kitabını okuyunca antropolog olabilir mi, dedim. Bir başkasını okuyunca, şehircilik yüksek lisansı mı yapmış? Baktım o da değil.

Ayla Kutlu aslında edebiyat eserleri yazmakla birlikte bizlere şunu da hatırlatıyor: Tasarlanmış bir dünyadayız.

O, bütün yaşananların insana karşı bir tür sorumluluk olduğunu bize gösteriyor... Tarihin, insanların, olayların ve mekânların içindeki her şeye çok başka açılardan bakıyor. Daha karmaşık ve özgün bir sistem kullanıyor…

Ayla Kutlu ters bir iş yapıyor: Hastalığı değil, sağlığı bulaşıcı hale getiriyor.

Kendini irade gücüyle yalnızlaştırdığı ortamda, yoğun çalışan yazar, kişisel yaşamını bir anlamda parantez içinde tutar. Bu sırada gerçek dünya onun gözünde uzaklaşır ve önemini yitirir. Artık kurguladığı dünyadadır ve yarattığı karakterlere ait atmosferi solumaktadır. Kadın ya da erkek, tüm okurlarını inandıran, esere özgü dil ve anlatım gücüne bu sayede ulaşır.

Tarihin ve siyasanın görmezden geldiği insanlık hallerini yazar Ayla Kutlu. Anlattıkları yazarın kendinin yarattığı bir zaman ve mekânda geçse de... benzer insanlık durumları belki de şu anda dünyanın herhangi bir yerinde yeniden yaşanmaktadır. Öylesine evrensel ve öylesine insancıl... Bu nitelikleriyle geniş zamanlarda ve başka diyarlarda da yaşanacak olağanlıkta sıra dışı yapıtlardır onlar.

“Ayla Kutlu'nun hikâyeleri; sesi yasaklanmış insanların yarısına kader olarak yazılmış, sessiz ve zamanla büyüyen yaralanmaların hüzünlü evreleridir.”

Dünyanın başat sorunu haline gelmiş, ağırlığı giderek tüm ülkeleri kapsayan "göç, mülteci sorunları ve çevre kirliliği" insanın dünyaya sürgün edilişinden beri hızlanarak büyüyen bir felakete dönüşmekte. Ayla Kutlu yaşananlar ekseninde sorunun ne kadar büyük ve acılı olduğunu duyurmaya çalışır. Bu duyuruyu yüreğe seslenerek ve sanatın ön alma niteliğinden yararlanarak yapar.

Ayla Kutlu Kitaplarına Dair...

Ayla Kutlu'nun hikâyelerini okudukça, kadınların acılarının dayanılmaz ağırlığı anlaşılır. Onlar, haksızlığa uğrayan kadınların yüreğe nişanlanmış keskin çığlıklarıdır. Peki dilindeki o sükûnet, ılıman Türkçesinin şiiri neyin nesi?

Zehir Zıkkım Hikâyeler

Zengin, yumuşacık ve şiirsel bir dil! Zehir Zıkkım Hikâyeler’de anlatılanlar geleneksel toplumların "öteki cins" saydıkları diğer yarısına yöneltilmiş acılarının çeşitlemeleri. İrkiltici bölümler içeriyor. Bu kitap haksızlığa boyun eğmeyen ama hesap keserken kendi değerlerine özgü yöntemleri yeğleyen, sabırlı, güçlü ve başka türden yiğitliği tartışılmayan kadınların hikâyelerinden oluşuyor.

Islak Güneş

Bu roman İkinci Dünya Savaşı sonrası atmosferinde küçücük bir sokaktaki eve taşınan ailenin dokuz yaşındaki kız çocuğunun izlenim ve değerlendirmeleriyle başlar. Sokağın yirmi beş yıllık değişimiyle birlikte, kahramanın, aile bireylerinin, sokak sakinlerinin, coğrafyasının, insanların yaşam biçimlerinin, giderek şehrin, ülkenin, değerlerin... değişimleri hafif bir hüzün, eleştiriyi de içeren hafif bir mizah üslubuyla ve yaşamlara yönelik küçüklü büyüklü vurgunlarıyla anlatırken, Pandora'nın değil ama, bir eski zaman sandığı gibi kapalı sokağın kapağını açıyor...

Bu küçük romandaki çerçevenin giderek genişleyeceğini ve toplumların yaşamlarıyla karşı karşıya duran tüketimci tehlikenin boyutlarının sınırsızlığını, romanı üstünde çalıştığı sırada bile düşünemediğini yazar, bugün içtenlikle itiraf ediyor.

Kadın Destanı

Gılgamış Destanı'ndan el alarak yazdığı Kadın Destanı, Ayla Kutlu'ya tarihsel bir sorumluluk yüklemiştir. O sorumlulukla bu topraklarda beş bin yıldan beri yaşananları kadının özgün diliyle anlatır. Kadın Destanı'nda Gılgamış Destanı'nın eril söylemine karşı geliştirdiği söylemle kadını gün ışığına çıkarır; yaşama sevincini (çok sevdiği) oyalar gibi okurun dünyasına işler.

Cadı Ağacı

Bir hesaplaşmanın romanı Cadı Ağacı. Eserlerinde "Hayat Ağacı"nın karşısına Cadı Ağacı, "Dilek Ağacı" yerine "Özgürlük Ağacı" dallarını işleyecek kadar gerçekçidir. Ayla Kutlu ikilemler arasında kalmış insana seslenerek onu "var olmaya" çağırır. Kastı kuşkusuz ki; insan olarak var olmaktır.

Ateş Üstünde Yürümek

Ayla Kutlu'nun hikayelerinde "ölçüsüz tartısız" tatlarla, "kitaba sığmaz" acıların yarattığı türbülans baş döndürücüdür. Onun okuru Ateş Üstünde Yürümek’le kavrulmayı yaşar. Yazar da deyimdeki anlamıyla, çıplak ayakla ateş sütünde yürümüştür üstelik.

Bir Göçmen Kuştu O - Emir Beyin Kızları

Göçleri anlattığı eseri Bir Göçmen Kuştu O... Romanın kahramanı Cevahir, yitirdiklerinin acısını dürüp sarıp matemini sonradan yaşamak için yüreğinin en kuytu köşesine tıkıştırır. Her adımın, her yeni gün ve gecenin zayıf olana, kimsesize ne büyük tuzaklar hazırladığını, yitirdiklerinin çokluğu karşısında yitirmenin anlamını da kaybettiğini anladığında, artık gurbete sürgün olduğunu ve yaşamının böyle süreceğini kabullenmiştir.

Bir Göçmen Kuştu O kitabının ardılı olan Emir Bey'in Kızları, zengin bir mekân ve tarihsel gerçeklik fonuna oturuyor. Mekânlar: Önce düşman, şimdilerdeyse bilinçsizlik ve beton işgalindeki İstanbul; başkent olmaya giden küçük bir Anadolu kasabası kimlikli Ankara; Mezopotamya uygarlığının tarihten kaçmış yapayalnız bir uçbeyi olarak yaşayan Mardin; peygamberlere, yoksulluklara ve kendine özgü sarıya sarınmış Urfa ve... insanlığa ışığı, ateşi ve acıyı armağan eden Kafkas Sıradağları. Tarihsel gerçeklik ise romanın ilk harfinden son noktaya kadar sürüp gidiyor.

Asi… Asi…

İlkçağlardan günümüze kadar taşa toprağa, havaya suya, ağaca kuşa, yere göğe sinmiş seslerin, renk ve ışığın, dahası acı, hüzün, mutluluk ve umudun; yazarın kaleminden dört kuşağa dağılmış özgün atmosferine karışarak yaşamlarımıza ağacak olan; masalsı, destansı romanıdır Asi… Asi…

Huvava

Küçük bir manzum yapıt olan ve yazarın 70. yaşı için dünyaya armağan olarak sunduğu: Huvava (İlk Çevre Koruyucusunun Destanı) ile; Ayla Kutlu beş bin yıl öncesinde sedir ağaçlarını korumak istediği için istilacı ve saldırgan Gılgamış tarafından haksız yere öldürülen ve ardından kötülenen bu simge ismi temize çıkarmayı amaçlar. Yazar, zamanı aşan insan değerlerinin peşindedir ve ona göre yiğitlik; özünden önce, gelecek kuşakları kollamaktır.

Kaçış

İlk aşka dair, dilin ucuna kadar gelip de söylenemeyen, deneyimsizliği onur zanneden iki sevgilinin romanı… Çok partili dönemin sola yönelik ağır toplumsal baskısı döneminde, duygu, düşün ve eylem ortamında yaşadıkları sıkıntı ve zorluklarla deneyimsizlikten doğan hırçınlığa bağlı uzaklaşmanın romanı. Gerçek eylem insanın kendisinden kaçması mı, yoksa sorun, kendine kaçması mıdır?

Yedinci Bayrak

Ayla Kutlu'nun son romanı Yedinci Bayrak’ta yaşamını özgür bayrak altında sürdürmenin özlemine kilitleyen küçücük ama muhteşem kadının: HASRET'in hikâyesi var.

"Kadınların vatan kurtarma savaşında sözü yoktur" diyenlere yazıklar olsun.

Soluğunun yetmeyeceğini sanacak kadar uzaklarda dalgalanan bayrağa yürürken, işleyip sakladığı kendi bayrağını koynundan; yüreğinin üstünden ayırmayan o kadın; Bosna'da, Üsküp ve Selanik'te toplam 7 yerde kapkara savaşların ezemediği HASRET'ti.

Sizlere sunulan; ayaklarının altından fırtınası dinmiş deniz dalgası kadar hızlı çekilen vatan toprağının düşmanlarını İzmir'de durduracak birliğin yırtık ve solgun bayrağıyla hiç düşünmeden değişen Hasret'in hayatıdır.

Ayla Kutlu'nun  kitaplarını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile satın almak için hemen tıklayın.

Kapat