"Ben ölünce bu çocuğa kim bakacak?''

 “Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı?

Kuş olsa, çiçek olsa, gündüz olsa,

Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu?

 

Bu kez dağlar doğursun beni anne

Sende ılık bir yağmur ol

Durmadan yağ kanayan yerlerime…”

                                (H. ERGÜLEN)

 

Günümüzde kitap okuma, kitap satın alma, kitap paylaşma alışkanlıklarımıza yön veren etkenler, içinde bulunduğumuz durumlara, duygularımıza, düşüncelerimize,  arayışlarımıza, mevsimlere, iş güç yoğunluğumuza, sorularımıza, sorunlarımıza, meraklarımıza, okur zevkimize göre değişiyor. Hatta ihtiyaca göre hazırlanmış,  ölmeden okunacak kitaplar listeleri,  tatilde okunacak kitaplar, sevgiliden ayrılınca dinlenecek müzikler, okunacak şiirler, kitaplar, moda olan kitaplar gibi kategoriler bile oluşturulmuştur.

Yazar Leyla Serpil’in “Savruluş” romanı tüm bu popüler kategorilerin dışında okunmak için okunacak,  dramatik konusuna rağmen duygu sömürüsü yapmayan, yalın, akıcı, sarsıcı bir roman. Öykü kitaplarından tanıdığımız yazarın ilk romanı olan Savruluş, bir anne- kızın;  Selma ile doğum/doğurtma hatasına bağlı olarak spastik serebral palsy hastası olan Ayça’nın çalkantılı, zor yaşanan hayatlarını ve kendisi de amansız hastalığının terminal safhasına gelen bir annenin zorlu kararlarını konu ediyor. Her sıkıntıya göğüs gererek,  canından çok sevdiği kızını iyi kötü 33 yaşına getirebilen bir anne nerde köşeye sıkışır? Nerde, ne zaman bir yol bulamaz da hayatın terminalinden birlikte yolcu olmaya karar verir?

Anne olmak tek başına yeterince büyük bir sorumlulukken bir de engelli bir çocuğu olduğu için omzundaki yük çok daha fazla olan bir annedir engeli çocuk annesi…Fiziksel yük bir dereceye kadar kabul edilebilir ve taşınabilir bir şey olsa da asıl sorun annenin her gün maruz kaldığı, kimselerle paylaşamadığı duygusal yüktür. Önce reddediş vardır, sorun yok sayılır ama içten içe kendini kemirir anne, eşi de dahil olmak üzere herkese yabancılaşır. Arkasından utanç gelir, derdini anlatamamanın, çözümsüzlüğün, yalnızlığın, çaresizliğin utancı…

Engelli çocuğu olan anne, çalışıyorsa işinden ayrılır çoğunlukla, sosyal yaşamı sıfırlanır zira bebeğinin normal bebeklere göre daha fazla ilgi ve bakıma ihtiyacı vardır. Engelli çocuğu olan anneye, ilk önce eşi sırt çevirir, “neden biz, neden bu çocuk böyle” der ve yabancılaşma sınırı duvarlara,  zaman içinde kulelere dönüşür. Anne fakir bir ailenin üyesiyse çocuğunun öz bakımını bile yeterince yapamaz, zorluklar yaşar, psikolojik olarak yalnız bırakılmanın, suçlanmanın kendinden götürdükleriyle ya depresif ya da büyük umutların gelgitlerinde yaşar…

Engelli annesi olmak yaşamın dişlileriyle tek başına savaşmaktır, önce eşini kaybeder anne, sonra yetmeyen gücüyle çocuğunu ayakta tutmaya çalışır; maddi zorunluluklar bir yana danışacağı bir kurumun olup olmadığını bile bilmez, yol göstereni yoktur genellikle…

Engelli çocuğu olan anne; savaştığı yüzlerce şey varken, aklında hep aynı soru işaretiyle yaşar; "ben ölünce bu çocuğa kim bakacak?''
 
Ülkemizde ve dünyada engelli annelerinin yaşadıkları ve yaşayacakları; bu “fesat” dairenin sarmalında sürekli zamanın, var oluşun, yok oluşun derdine düşmek değil midir?

Hayatta her insanın bir hikâyesi olduğuna inanırız. Hikâyesini anlatacak sözcüklere sahip olanlar, olamayanlar, kendini ifade edebilenler, edemeyenler, öykülerini anlatamayan, öykülerinin tutsağı olanlar; çaresizce…

Peki, durum ya tam tersiyse… Biz hikayelerimizi değil de aslında hikayelerimiz bizi anlatıyorsa…

İyi edebiyat ender olarak anlatıcısını bulduğunda ortaya çıkar… Leyla Serpil romanında Selma ile Ayça’nın hayatlarından savrulanları toplamış, romanına özenle yerleştirmiş, güçlü bir hikaye anlatmış…

Savruluş; konusunu hayattan alan, aile, kadınlık, annelik üstüne duygu ve düşünce yükünü okura aktarabilen içtenlikli bir roman.

Savruluş; şu gittikçe sertleşen hayatlarımızda, giderek küntleşen duygu dünyamızda biraz sarsılmak için bile ilgiyi hak eden, izlettiği umut arayışları için,  son bir “sırra” bizi ortak ettiği için okunmayı hak eden bir roman.

Romanı okurken çok düşüneceksiniz; engellilerin ve ailelerinin hayatları, tedavi ve şifa arayışları batı dünyasında takdirle karşılanırken, hayatta ve sanatta bu özel insanların yaşam hikâyeleri, cesaretleri yüceltilirken, bizde görmezden gelinmeleri, sadece bir zavallılık hali olarak kalmaları çok çarpıcı değil mi?

Kezban Atakoğlu

***

 Savruluş romanını indirimli ve avantajlı kargo seçeneğiyle almak için tıklayın.

 

 

 

 

 

Kapat