“Hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim!”

Harp Akademisi’ndeyken “strateji ve taktik dersleri” aldığı hocası Hasan İzzet Paşa’nın, Sarıkamış harekâtının kışın başlamasına itirazı üzerine Enver Paşa’nın ağzından bu sözler kaçıveriyor… Paşa, taarruz sırasında konakladığı köyün ağası Mehmet Bey, benzer uyarıda bulunduğu için de “Konuğunuz olmasaydım, bu sözleriniz için sizi vurmam gerekirdi” diyor…

Sarıkamış harekâtında yaşananlar, öğrenildiğinde herkesi etkileyecek, üzecek, kızdıracak ve kahredecek bir dram aslında. 12 Kasım 1914’te 3. Ordu’ya gönderilen telgrafla başlayan, 5 Ocak 1915’te biten Sarıkamış, geride birçok acıklı öykü bıraktı. Ordunun neden ilkbaharda değil de kışın taarruza geçtiği tarihçiler arasında tartışılan, cephede yaşanılanların yıllarca halktan gizlendiği, tarihe hazin bir sayfa olarak kaydedilen Sarıkamış’ta çoğu düşmana bir tek kurşun bile sıkamayan 90 bin asker, dondurucu soğuk ve salgın hastalık sonucu can verdi. “Kafkasya Fatihi” hayali peşindeki Padişah damatları Enver Paşa ve Hafız Hakkı’nın, Sarıkamış’ta neredeyse bile bile yok olmaya götürdüğü kolorduların kahreden sonu, ancak tutsak düşen askerler Sibirya’dan dönünce öğrenilebildi.

Enver Paşa, Sarıkamış Dramı’nı halktan gizlenmesi için elinden geleni yapacak, 4 savaş yılı boyunca cephelerdeki yenilgileri uydurma zafer haberlerine dönüştürerek ve sürekli propaganda yaptırarak halkın gözünde bir kahraman olmayı başaracaktı… Ve Hafız Hakkı Paşa, daha acı yenilgileri görmeden 12 Şubat 1915 günü, Sarıkamış’tan döndükten bir ay sonra Erzurum’da tifüsten ölecekti…

O yıllardan günümüze, hakkında fazla şey bilinmeyen Sarıkamış harekâtının tüm ayrıntılarını, çocukluğunda en büyük tutkusu büyük dayısının Sarıkamış anılarını dinleyen Alptekin Müderrisoğlu, “Sarıkamış Dramı” kitabında gün ışığına çıkardı. “Sarıkamış Dramı”, Turgut Özakman’ın, “Eğer bu konuyu öğrenmek istiyorsanız mutlaka okuyun” sözleriyle önerdiği bir kitap. Titiz bir çalışma ve ayrıntılı araştırmalarla taarruz sırasında Osmanlı, Rus ve Alman cephelerindeki komutan, er ve doktorların anıları, cephede yaşanan ilginç olayları, gazete haberleri, komutanların tutum ve davranışlarıyla verilen emirleri gün gün sıralandığı kitap, yaşanan dramı her yönüyle gözler önüne seriyor. Sarıkamış, özellikle zamanı, askeri taktik ve siyasi yönleriyle tartışmalı bir saldırı ve kuşatma taarruz.

“Tanrı tarafından görevlendirildiğine” inanan Enver Paşa’nın, 18 gün içinde yarbaylıktan generalliğe yükselmesi, ardından hızla Harbiye Nazırlığına (Milli Savunma Bakanlığı) gelmesi ve kendini “Başkomutan Vekili” ataması, eski Padişah Abdülhamid’in 12 yaşındaki yeğeni Naciye Sultan ile evlenip “Padişah Damadı” olmasının yanında “Küçük Napolyon” olarak anılması süreci kitapta, ilgiyle okunacak bölümler... 

Kitapta, askerini “merhametsizce” ileri sürüp ölüme koşturan, onların yaşamlarını da korumakla görevli olduklarını unutan, kimilerinin “tarihin en insafsız” şeklinde nitelendirdiği komutanlarının tutarsız, yanlış, zamansız, serüvenci ve korkunç sonuçlar doğurabilecek kararlarına ait öykülerden birkaç not şöyle:

…Enver Paşa, doyuramadığı ordusuna, “Saldır ve eline geçireceğin düşman topraklarında karnını doyur” diye emir veriyordu…

…Hasan İzzet Paşa, eski öğrencisi Enver Paşa’ya hesap verir durumda oluşunu hazmedemiyor… Görüşünü biraz sertçe özetledi:

“Karakış başlamıştır. Bu koşullar altında, bu mevsimde bir ordu harekâtı iyi sonuç vermez.”

Enver Paşa beklemediği bu çıkış karşısında çok sinirlenmiş, söylenmeye başlamıştı. Hatta bir ara ağzından kaçırdı:

“Eğer hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim!”

…Hafız Hakkı’nın önceki tutarsız davranışlarını delişmenliğine veren savaş tarihi yazarları bile, bu rapor için “çılgınlık”, “cinayet” sözcüklerini kullanmak zorunda kalacaklardı… Hafız Hakkı’nın yaptığı, bir komutana yakışmazdı. Gerçekleşmesi olanaksız bir raporla ordunun tümünü yönetmek durumunda olan Enver Paşa’yı almaya itiyor, daha doğrusu aldatıyordu… Yine hoşgörülü savaş tarihi yazarlarının deyişiyle, “Hafız Hakkı yalan söylüyor, korkunç sonuçlar doğurabilecek bir kötülüğü bile bile işliyordu.”

…Koçfanes köyünün ağası Mehmet Bey, bir ara Enver Paşa’ya içini dökme fırsatını buldu:

“Her şey çok iyi hesaplanmış. Yalnız, dikkate alınmayan bir şey var o da soğuk, kış…”

Enver Paşa’nın yüzü birden değişti, öfkelenmişti. Sert bir sesle karşılık verdi:

“Askerlerin moralini kırıyorsunuz. Konuğunuz olmasaydım, bu sözleriniz için sizi vurmam gerekirdi.”

Mehmet Bey, yaşına yaraşan bir ağırbaşlılıkla yanıtladı:

“Keşke askerimiz kırılmasın de beni öldürün paşam. Razıyım. Çünkü bu günler sayılı günlerdir. Bu zamanda bu dağlardan insan değil, kuş geçmez…”

…32. Tümenin tam 4 saattir 31. Tümenle ölüm kalım dövüşü yaptığı ortaya çıkmıştı… Suç, yeterli haberleşme araçları sağlamadan, birlikler arasında bağlantı kurmadan, komşu birliklerin saldırı yönleri hakkında komutanlara bilgi vermeden Kafkasya fethine çıkan Enver Paşa’daydı…

…Saldırının tümüyle durduğunu gören Enver Paşa iyice kızmıştı. Beklenmedik bir emir daha verdi:

“Kolordu, tümen ve alay komutanları askerin önüne düşecek ve mutlaka ilerlenecektir!”… Ortaçağlardan bu yana kolordu büyüklüğündeki birliklere komuta edenlerin ön saflarda çarpıştığı görülmemişti. Bir kolordu komutanı önde çarpışırken kolorduyu kim yönetecek, gerekli kuvvet kaydırmalarına, karşı saldırılara, zorunlu geri çekilmelere kim karar verecekti?..

…İstanbul’dan gelen Yarbay Gırabeneli Bekir, görüşünü kısaca ortaya koydu: “Askerin durduğu yerde açlıktan, hastalıktan, soğuktan öleceğine, düşman kurşunu ile ölmesi daha iyidir.”… Koskaca bir ordu, bir köşeye kıstırılmış ve saldırıdan başka kurtuluşu olmayan bir çete gibi ele alınıyordu… İstanbul’dan gelenlerin ayakları hiç yere değmeyecekti anlaşılan.

…Enver Paşa’nın serüvenci ve talihe güvenen yaratılışına uygun hesapları hep boşa çıkmıştı. Sarıkamış’taki Rus yiyecek ve giyecek depolarına umut bağlamış; yarı aç, yarı çıplak, buzlu dağlara sürdüğü ordusunu bu depolardan doyurmayı, giydirmeyi planlamıştı… Depoları havaya uçurmak, içindekileri yok etmek için dinamitler yerleştirilmiş… Bu çekilen orduların, yeryüzünde görülen ilk savaştan bu yana binlerce yıldır uygulayageldikleri bir yöntemdi…

…“Her üst, bir adım geri atanı derhal tabancasıyla öldürecektir!” Ölmek var dönmek yoktu kısacası. İleride Rus kurşunuyla, geride üst kurşunuyla… Gerideki ölüm onursuz, ödlek inşaların ölümü olacak, gâvurun önünde gerilediğinden doğru cehennemi boylayacaktı. İlerideki ölüm ise kutsaldı. Din yolunda, hak yolunda şehitlik mertebesine ulaşacaktı...

Aslıhan Büyükgül Bozkurt

***


Büyük bir hüsranla sonuçlanan, izleri kolay kolay silinmeyen, askeri taktik ve siyasi yönleri tartışılagelen “Sarıkamış Dramı” kitabını, indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın… 

 

 

 

 

Kapat